Marshmallow Deneyi

 

Çocuklarınızı ne kadar doğru yetiştiriyorsunuz? Bu soru sanırım tüm ebeveynlerin çocuk sahibi olduktan sonra akıllarından hiç çıkmayan, sık sık yineledikleri, sürekli kendilerini sorguladıkları bir sorudur.  Dünyada yaşayan milyarlarca insan, yüzlerce kültür ve din var. Doğduğumuz zaman bir tercih şansımız olmayabilir belki, anne ve babamız bizi hangi kültürden geliyorsa o şekilde yetiştirir. Zamanla büyüyüp, olgunlaştıktan sonra kendimizi ve ailemizi sorgulamaya başlarız. Kişilik özelliklerimizden, yaşam şeklimize kadar ailemizin yansımasıyızdır. İşte tam da bu yüzden bir çocuk yetiştirirken sürekli kendinizi sorgulamanız, araştırma yapmanız çok da yanlış değil.

Bilim adamları yüzlerce yıldır insan psikolojisi üzerinde derin araştırmalar yapmaktadır. Büyüklerimizin dediği ‘O nereden çıktı? Bizim zamanımızda öyle şey mi vardı? Çocuk ne anlar ondan?’ gibi düşünceler, eskiden araştırmaların bu şekilde gün yüzüne çıkmamasından kaynaklanıyor diye düşünüyorum.

Şu anda 80 yaşında olan Columbia Üniversitesi Psikoloji Profesörü Walter Mischel, 1960 yılında 4-5 yaşlarında 653 çocuk üzerinde Marshmallow (marşmelov) adında bir deney yaptı.Deneyde görevli, çocukları bir odaya götürüyor. Masanın üzerinde bir marşmelov var. Eğer çocuk görevli gelene kadar (15 dk)  marşmelovu yemezse, görevli geldiğinde ona bir marşmelov daha verecek. Eğer yerse sadece yediği onun olacak. Deney sonunda sadece 653 çocuğun üçte biri, marşmelovu yemeden bekleyebilirken, diğer çocukların hepsi, ya görevli çıkar çıkmaz, ya da 1 dk bile olmadan marşmelova yer. Yemeyen çocuklar incelendiğinde başka birşey ile ilgilendikleri, dikkatlerini marşmelova vermedikleri görülmüş. Yiyen çocuklar ise sürekli marşmelova bakan çocuklar olmuş.

Mischel göre ”İradeye sahip olmak, sürekli tahammül etmek demek değildir. Bekleme süresini çekilir hale getirecek teknikleri bilmekle alakalıdır. Bunu yapmanın en basit yolu dikkatinizi başka birşeye yöneltmek” diye tanımlıyor.

Tam 20 yıl sonra Mischel, bu çocukları tekrar görmek ister ve çok ilginç bir şey gözlemler. Marşmelovu yemeden bekleyen çocuklar, bugün diğer bütün alanlarda çok daha başarılılar. Mischel, ” Stres altında kaldıklarında, dağılıp parçalanma durumları yok” diye bu gözlemi raporluyor.

Ben burada çocukların yetiştirilme tarzlarıyla çok alakalı bir durum var diye düşünüyorum. Kendi kendine baş edebilme, kendi kendine oynayabilme yetisine sahip çocuklar, daha güvenli ve problem çözebilen bireyler olabiliyorlar. Aileleri tarafından sürekli desteklenen, hiç ağlatılmadan her isteği yapılan çocuklarınsa olumsuz koşullara dayanma güçleri olmuyor.

Türk aile yapısında genellikle istekleri yapılan, ağlatılmayan, yalnız bırakılmayan çocuklar mevcut. Bize öğretilen, gelenek ve göreneklerimizde olan bu aslında. Duygusal yanımız çok güçlü olduğu için, çocuklarımızla büyük bir bağ kuruyoruz. Onları bir birey olarak görmek, kendi hayatlarının olduğuna inanmak bizler için çok zor. Bunu yaparsak, onları yalnız bırakmış gibi hissediyoruz.

Bana kalırsa ikisini dengelemek gerek. Henüz bir çocuğum yok. Olsa ben nasıl davranırım bilmiyorum. Okuduklarım ve Türkiye’de deneyimlediklerim arasında dağlar kadar fark var ama doğru olan hem duygusal bağı kuvvetli, hem kendine ait bir yaşam alanı olan bireyler yetiştirmek. Çocuklarınız, sizin değildir. Onlar sadece size yetiştirilmek üzere verilen en güzel emanetler. Sizin göreviniz, onlara doğruları öğretmek ve tercih şansını onlara bırakmaktır.

Mutlu çocuklar yetiştirmeniz dileğimle…

 

(Bu deneyle ilgili birçok yazı, makele ve kitap bulabilirsiniz. İzlemek için,  https://www.youtube.com/watch?v=IQzM8jRpoh4

adresine girebilirsiniz.)

Write a comment